Merhaba dalış tutkunları! Son blog projemizle karşınızdayız. Urla’nın çevresindeki adalardan biri olan Akçaada’ya babam ve arkadaşı Orhan Aztekin’le beraber dalışa çıktık. Bize bir dalış günlerinin nasıl geçtiğini, eskiye nazaran balık popülasyonunun azaldığını ve denizlerimizin gün geçtikçe kirlendiğini aktardılar. Bizim için hem öğretici hem de eğlenceli geçen bu maceramızı sizlerle videomuzda paylaşıyoruz. Dalgıçlarımız Türkiye’deki balık popülasyonunun azalmasından ve suların kirlenmiş olmasından yakınıyorlar. Orhan Aztekin diyor ki “Ben Kıbrıs’taki bundan 10 yıl önceki dalışları hatırlıyorum, istediğimiz balığı bulabiliyorduk ama gün geçtikçe popülasyonun azaldığını görüyoruz”. Popülasyonun azalmasının en büyük sebeplerinden birinin yanlış avcılık yöntemleri olduğunu söylüyorlar, buna trol avcılığı deniyor. Trol avcılığı büyük ağlarla balıkları toplu olarak yakalama şekline verilen isim. Diğer önemli problem ise denizlerimizin kirleniyor olması, çoğalan balık çiftlikleri ve denizlere atılan atıklar bu kirliliğin başlıca sebeplerinden. Su altı zenginliğinin artması ve sularımızın temizlenmesi için yapılması gereken 3 önemli adımı dalgıçlar gözlemlerine dayanarak bize aktarıyorlar:
1. Trol avcılığına 2 yıl süreyle ara vermek Orhan Aztekin ve babam, İskenderun’daki liman başkanının 2 yıl trol avcılığına ara verilirse popülasyonun artacağını söylediğini aktarıyorlar. Yunanistan’ın bunu uyguladığını ve su altı popülasyonunu çok büyük oranda artırdığını söyleyen babam, onları bu konuda örnek almamız gerektiğini de belirtiyor. 2. Balık çiftliklerinin sayısını azaltmak Balık çiftlikleri suları kirletmekle birlikte su altı canlılarının özgürlüklerini de kısıtlar durumda. Deniz suyunu temizlemek ve balıkları serbest bırakmak adına çiftlikleri azaltmak yapılması gereken gerekli adımlardan biri. 3. İnsanları bilinçlendirmek Denizlerimizde yüzen pet şişeleri ve benzeri atıkların gün geçtikçe arttığını gözlemliyoruz. Bunlar sadece görüntü kirliliği değil, yaşam alanı deniz olan canlılar için ve dünyamız için de büyük bir sorun teşkil ediyor. Bu konuda insanları bilinçlendirmek ve çevre kirliliğini azaltmak hepimizin görevi.
0 Comments
Merhaba dalış tutkunları! Bilkent Sualtı Topluluğu yönetim kurulu başkanı ve canımız arkadaşımız Alkım Önen ile Bilsat ve etkinlikleri üzerine karşılıklı sohbet ettik. Bize Bilsat’taki görevini, kulüp olarak ne gibi etkinlikler yaptıklarını, dalgıç olma sürecinin nasıl ilerlediğini anlattı. Tuna ne kadar Bilsat’ın bir parçası olsa da ben bir dalgıç adayı olarak Alkım’dan atmam gereken adımlarla ilgili önemli tüyolar aldım. Bizlere Bilsat’ı yakından tanıma imkanı veren ve dalgıç olma yönünde bilgiler veren Alkım’a teşekkür ediyoruz!
Merhaba dalış tutkunları! Babam, Şerif İzgören, yaklaşık 30 yıldır serbest dalış yapıyor. Serbest dalışa, nefesli dalış ya da skindiving de deniyor. Bu babamın en büyük tutkularından biri, bazen hava soğuk olsa bile yine de dalmaya gidiyor. Dalış yapmanın en sevdiği yanı balık tutmak, her suya girdiğinde mutlaka birkaç balık ya da balık olmasa bile ahtapot veya istiridye çıkarıyor sudan. Arkadaşlarıyla Türkiye’nin dört bir yanına dalışa gidiyor ama yaşadığımız yer olan Urla ve İzmir çevresinde dalma şansı çok daha fazla bu yüzden genelde bu civarlarda dalıyor. Çok yakın bir baba kız ilişkimiz olduğu için de küçüklüğümden beri beni de dalış maceralarına götürür. Babamla en güzel anılarımdan bazıları bu maceralarda gerçekleşti. Biz de Tuna’yla bu blog yazımızda, birlikte babamın bir dalış macerasına ortak olduk. Dalış malzemelerini hazırlayışından, tuttuğu balıkları pişirmesine kadar bir dalış serüvenini birlikte yaşadık. Sizlerle bu yazımızda bir dalış yolculuğunu adım adım paylaşacağız, ve babamın balık tutma serüvenine dahil olacağız. İşte derlediklerimiz! 1. Dalış yolculuğundaki ilk adımımız ekipman hazırlığı Tüplü dalış için kendi ekipmanınızı satın almanıza gerek olmadığını sizlerle daha önceki yazımızda paylaşmıştık. Babam sohbetimize bize iki sporun bu konudakini farkını anlatarak başladı. “Tüplü dalış grupça yapılan ya da bir dalış merkezine bağlı olarak gerçekleştirilen bir etkinlik olduğu için gerekli malzemeleri bu yerlerden kiralamanız mümkün oluyor. Fakat serbest dalış yapanların ve balık tutanların kendi malzemeleri olur çünkü istediğimiz zaman istediğimiz bölgeye dalışa gidiyoruz”. “Dalış için sahip olduğum ekipmanlar: dalış kıyafeti (wetsuit), zıpkın, ağırlık, eldiven, maske, şnorkel, palet ve patik. 2.Tekneyle dalış yapacağımız adaya doğru yola çıkıyoruz Babam Urla’daki güzel koyların çoğunu keşfetmiş. Burada yaşadığı için bize çevredeki adalarda ve koylarda dalmanın onun için büyük bir zevk olduğunu söylüyor. “En çok gittiğim yerler Demircili Koyu ve Urla çevresindeki adalar”. Boş vakti olduğunda arkadaşlarıyla Bozcaada, Ayvalık, Kaş gibi yerlere de dalmaya gidiyorlar. Nisan sonu, Mayıs başı gibi “Üç Kafadarlar” dalış grubuyla, 3 yakın arkadaş, 2-3 günlüğüne Bozcaada’ya dalmaya gidiyorlar her sene. Okulumdan dolayı onlarla Bozcaada gezilerine gitme şansım olmasa da Urla’daki dalışları kaçırmamaya çalışıyorum. Bu sefer de onlardan biri. Bizi Urla İskele’den arkadaşlarıyla ortak aldığı dalış teknesiyle çevredeki küçük adalardan birine götürüyor. Tekneyi çalıştırırken de her zaman olduğu gibi bana motoru çalıştırmayı ve tekneyi çalıştırmak için gereken adımları anlatıyor. Bir kez daha bu yaz tekne kullanmak için ehliyet almamın çok faydalı olacağını konuşuyoruz. Hava Şubat da olsa gayet sıcak, gideceğimiz ada kısa bir mesafede. Babam yolda etraftaki adaları bize tanıtıyor, en meşhuru Karantina Adası. “Atatürk de buraya gelmiş zamanında, yaklaşık 2 ay kadar kalmış” ve ”Bazı günler bu adaya geziler düzenleniyor” gibi bilgileri de yanından geçerken Karantina Adası’nın bize vermeyi ihmal etmiyor. Yaklaşık 20 dakika sonra adalardan birinin yanına çapa atıyoruz. “Burası dalmak için güzel”. 3. Urla sularındaki dalışımız başlıyor Babam teknenin çapasını attıktan sonra suya girmeye hazırlanıyor. “Dalış kıyafeti sıkı olduğu için giymek biraz zor, daha kolay giyebilmek için şampuanlı su kullanıyorum”. Şampuanlı karışımı kıyafetinin içine döküyor, kaygan bir yapısı olduğu için kıyafetini giymesi kolaylaşıyor. Tüm malzemelerini giyip taktıktan sonra ağırlığını beline takıyor ve son olarak maskesinin camının nasıl buğulanmayacağını bize öğretiyor. “Eğer maskenizin buğulanmasını istemiyorsanız elma veya patates sürmeniz lazım maskenizin camlarına” diyor. Ama bunları her zaman yanınızda taşıyamayabilir ya da bulamayabilirsiniz, işte o zaman başka bir yol daha var: maskenizi tükürüklemek. Evet bu yöntem biraz çirkin duruyor ama gerçekten çok işe yarıyor. Babam da böyle yapıyor, sonra maskesini deniz suyuna daldırıp temizliyor. Her şey tamam artık. “Görüşürüz” diyerek suya atlıyor, biz de arkasından ona aynısını söylüyoruz. Adanın üstünde duran onlarca martıya bakmaya başlıyoruz ve aramızda havanın çok sıcak olduğunu konuşuyoruz babamın dönmesini beklerken. 4. Dalışımızı sonlandırıyoruz 2 saate yakın bir süre daldıktan sonra belinde vurduğu balıklarla birlikte tekneye yaklaşıyor babam. Kayalıklara yakın bölgelerde balıkların daha fazla olduğunu söylüyor fakat eskiye göre balık popülasyonunun çok azaldığını üzülerek anlatıyor. “Etrafta bölgeye yakın balık çiftlikleri suyu çok kirletiyor”. Yine de sudan balık vurmadan çıkmış değil, 2 tane de istiridye çıkarmış. İstiridyeleri açıp limon sıkıyoruz, “Pişsinler biraz böyle istiridyeler limon suyunda, birazdan yersiniz”. Çiğ olduğu için limon suyu onu yenebilir hale getirecek. Uzun bir süre daldığı için yorgun çıkıyor babam, yaşına göre bu performansta dalması çok iyi. 55 yaşında ne de olsa. Babam kıyafetlerini çıkarıp kurulanırken sualtını konuşuyoruz. “Çok zengin değil, hafif bulanıktı ama yine de görünüyordu” Babamdan senelerdir sualtının zengin olmadığını duyuyorum. Ülkemizdeki yasak balık avlama teknikleri ve yasakların çiğnenmesi sebebiyle balık sayısı çok azalmış durumda. Denizlerimiz de gittikçe kirleniyor. Bir keresinde babam Yunanistan’da dalma şansı bulmuştu, her seferinde bu tecrübesini anlatır. “Nisan sualtını görebilseydin…” Yunanistan ve Türkiye komşu olmasına rağmen oradaki balık popülasyonunun çok daha fazla ve zengin olduğuna, üstelik de insanların denize girdiği kıyı bir bölgede, çok şaşırmıştı. Maalesef türkiye için aynı şeyleri söyleyemiyor bize babam. 5. Babamı balıklarla fotoğraflıyoruz Çıkardığı balıklarla beraber babamın fotoğrafını çekiyoruz. Anneme, arkadaşlarına ve aile grubuna fotoğraflarını gönderiyor hemen. Balık popülasyonu az olmasına rağmen 5 tane iri balığı vurmayı başarmış görünüyor. “Lüfer çıkardım, çok lezzetlidir”. Çektiğimiz fotoğraflarda çok mutlu, onu böyle mutlu görünce ben de çok mutlu oluyorum. Dalış yapmak en sevdiği hobilerinden biri. 6. Nefis gözüken balıklar temizleniyor Daha sonrasında vurduğu balıkları deniz suyunda temizleme işlemine başlıyor, akşam yemeği için balıkları yenilebilir hale getirmesi gerek. Dalış bıçağıyla balıkların pullarını ve içlerini temizliyor. “Deniz suyunda temizlemek balığı daha lezzetli yapar”. Sonrasında temizlediği balıkları deniz suyu dolu kovaya koyuyor. Böyle de bir fotoğrafını çekmeyi ihmal etmiyoruz. 7. Dalış maceramız bitiyor ve dönüş yoluna geçiyoruz Temizleme işlemi bittikten sonra Urla İskele’ye doğru geri dönüyoruz, dalış burada sona eriyor. Dönüş yolunda kendisi teknenin arkasında oturmanın keyfini çıkarırken, tekneyi bizim kullanmamıza izin veriyor babam. Teknede rotayı, derinliği ve sıcaklığı gösteren bir alet olduğu için tekneyi kullanmak zor değil. Fakat araba kullanmaktan çok farklı, en ufak direksiyon hareketinde tekne çok fazla dönüyor ve yön değiştiriyor. Hafif hareketlerle ve direksiyonu az çevirerek yön değiştirmek gerekiyor. Tekne kullanmak bizim için de müthiş bir deneyim oluyor. İskele’ye geldiğimizde yavaşlıyoruz ve park etme sırasında babam direksiyonu devralıyor. Biz ona tekneyi park yerine yanaştırmasına yardım ediyoruz. Teknenin iplerini bağlarken denizci düğümünün nasıl atıldığını öğreniyoruz. “Böyle atmazsanız düğümü açılır, en sıkı ve korunaklı yöntem bu”. 8. Balıkların tadı gerçekten de nefismiş! Babam iyi bir dalgıç olmasının yanında iyi de bir balık pişiricisi. Balıklarını yiyen herkes bayılır, misafir çağırdığımızda da genelde babam balık yapar. Yazları da bol bol dalışa gittiği için çoğu akşam menümüzde balık oluyor. Hava akşama doğru soğuduğu için dışarıda mangal yapamıyoruz. Tavada pişiriyor babam. “Tavada pişireceğim zaman balık lezzetlensin diye mısır ununa yatırıp tavaya koyuyorum diyor babam. Böyle gerçekten de daha lezzetli oluyor. Balık yemeklerinin vazgeçilmez salatası bizim için soğan salatasıdır, soğanın acısının gitmesi için doğradığımız soğanları bir süre tuzda bekletiyoruz. Daha sonra sumakla yoğuruyoruz. Balığın olması çok uzun sürmüyor, afiyetle yiyoruz. Babamın en sevdiği aktivitelerden birinin dalış olduğundan birkaç kere bahsettim, en sevdiği yemeklerden biri de tabii ki balık. Bu yüzden sık aralıklarla evde balık yapıyor. Güzel bir yemeğin ardından babama teşekkür ediyoruz. Çok güzel bir gün böylece sona eriyor. Merhaba dalış tutkunları! Türkiye’de dalış yapmanız gerektiğini düşündüğümüz en güzel bölgelerdentecrübe ettiklerimizi, araştırmalarımızı da katarak sizlerle paylaşmak istedik. Bunlardan 2 tanesi serbest/nefesli dalış tecrübelerimize diğer 2’si de tüplü dalış tecrübelerimize dayanarak verdiğimiz öneriler. Bozcaada ve Urla için nefesli dalış, Kaş ve Ayvalık için tüplü dalış deneyimlerimizin detaylarını ve bazı önerileri aşağıda sizlerle paylaştık. 1) Bozcaada Eylem Aktepe’nin Bozcaada Rehberi adlı web sitesi, Bozcaada hakkında sürüyle bilgiye sahip bir sayfa. Kendisi 2004 yılından beri adada yaşadığı için bölge hakkında oldukça detaylı bilgiye sahip. Ödül almış web sitesinde ada kültürünün nasıl olduğundan, nerede yüzüleceğine dair türlü soruya cevap bulabilirsiniz. Biz de konumuzla alakalı olarak Bozcaada’da dalışı, kendi tecrübelerimizin yanında, Bozcaada Rehberi’nden araştırıp öğrenmek istedik. Eylem Aktepe’nin aktardığına göre Bozcaada fazla derin olmayan yapısı sayesinde dalış yapmak için çok uygun bir bölge. Bunun yanı sıra su altı çok zengin, su kirliliği olmadığı için su altı görüşü oldukça net ve renkli deniz tavşanı, renkli sünger gibi bir sürü deniz canlısını da görmeniz mümkün. Fakat adada şu an için tüplü dalış yapmak isteyenler kendi imkanlarıyla dalabilir; bu yüzden ben (Nisan) babamla olan serbest dalış tecrübelerime dayanarak Bozcaada’nın bunlara ek olan avantajlarından bahsedebilirim. Serbest dalış ya da nefesli dalış tüplü dalışın aksine nefes tutarak dalma olarak açıklanabilir. Çoğu serbest dalış yapan dalgıç zıpkınla dalar, tüplü dalışın aksine avcılık yapmak serbesttir ve bireysel olarak yapılabilir. Babam çok uzun süredir serbest dalış yaptığından dolayı ben de çoğu yere onunla dalmaya gittiğim için bazı yerlerdeki dalış olanaklarını yakından biliyorum. Bozcaada da bu bölgelerden biri. Dalgıçlara sağladığı en büyük avantajlardan biri, adanın yapısı sayesinde bir tarafı rüzgarlı ve dalgalı olsa biri öbür tarafının düz olması. Böylece dalış yapacak insanlar mutlaka denizin düz ve sakin olduğu bir alanı yakalayabiliyor. Bunun yanı sıra, Bozcaada’nın koyları çok fazla bu yüzden dalış yapmak için bir sürü opsiyon bulunuyor; koylardan aşağı doğru inerek denize ulaşmak da mümkün. Babam ve dalış arkadaşları her sene adada dalış yapıyorlar ve gezilerini nisan sonu mayıs başı gibi yapmayı tercih ediyorlar, bunun nedeni yaz sezonuna göre çok daha az insan olması. Bu hem su altı zenginliği açısından bir artı sağlıyor hem de adada geçirecekleri vakit çok daha kaliteli oluyor. Ben babamla Bozcaada dalış gezilerine gidemediğim zaman da, döndüğünde mutlaka güzel hikayelerle dönmüş oluyor. Bir tanesi Adalıların anlattığına göre eskiden su altındaki canlı popülasyonu çok daha fazlaymış ve Rum balıkçılar zamanında çeşit çeşit balıkları meydana getirirlermiş fakat zamanla balık çok azalmış. Su altındaki canlı popülasyonunun azalmasını önlemek için Bozcaada’nın bazı bölgeleri dalışa yasak, canlılığı arttırmak için Türkiye’nin her yerinde yapılması gerekildiği gibi. Fakat, balık ve deniz canlısı popülasyonu Türkiye’de ne kadar azalmış olsa da, Bozcaada farkındalık ve zenginlik açısından diğer bölgelere göre daha iyi bir pozisyonda sayılabilir. 2) Urla Üniversiteyi ailemden ayrı bir şehirde okusam da tatillerde evime dönebiliyorum. Son birkaç senedir ailem Urla’da yaşıyor, bu yüzden ben de Urla’nın doğal güzelliklerini yakından biliyorum. Bunların başında denizi ve koyları geliyor. Her ne kadar denizi Bozcaada kadar temiz ve görüntü olarak net olmasa da Urla’nın da bir sürü koyu oldukça temiz. Bu nedenle, dalışa uygun bir sürü koyu bulunuyor. Uzunada, Yassıcaada, Hekim Adası, Pınarlı Adası ve Demircili Koyu bunlardan birkaçı. Yazları hep Urla’da olduğum için çok kısa mesafelerde olan bu ada ve koylara babamla dalışa gitme imkanım oluyor. Demircili Koyu, sevdiğimiz bir yer. Görüntü Urla’nın civarındaki diğer adalara göre çok daha net bu yüzden su altını görmek çok daha kolay. Adalar bölgesinde balık çiftlikleri olduğu için kirlilik fazla ve görüntü daha bulanık. Demircili Koyu’nun tek dezavantajı suyunun soğuk olması, fakat soğuk suya aldırış etmeyen biriyseniz bu daha bile hoşunuza gidebilir. Ayrıca Demircili’de bir sürü koy bulunuyor bu yüzden istediğiniz tarafa inebilir ve orada dalmayı tercih edebilirsiniz. Babam daldığı zaman balığın yanı sıra sudan en çok çıkardığı şey istiridye, eğer istiridye seven biriyseniz kayaların arasına göz atmayı ihmal etmeyin. Bu bilgilere ek olarak, Urla’da Bozcaada’nın aksine birçok dalış merkezi bulunuyor, yani kendi imkanlarınız dışında tüplü dalış yapmak için bir sürü olanak var. Gezimanya’nın Demircili Koyu hakkında yazdığı bilgilendirme yazısında yaz aylarında koyda dalış dersleri verildiğine değiniliyor. 3) Kaş Kaş, Antalya’nın doğusunda yer alan bir tatil beldesi. Bu bölgede çok fazla turist olduğu için ve denizi de ılıman ve güzel olduğu için çok fazla dalış merkezine ev sahipliği yapıyor.Türkiye’de çok fazla dalış noktası olmasına rağmen, bana göre Türkiye’deki en iyi dalış noktası Antalya Kaş’dır. Bunun arkasındaki neden benim dalış hikayemin başladığı nokta olması da olabilir tabii ama gerçekçi olmak gerekirse de sizlere çok fazla neden sayabilirim. Kaş’ın Türkiyedeki en güzel dalış noktalarından biri olmasının ilk nedeni su altındaki görüş mesafesi. Su altı görüş mesafesi 30-40 metre ile Türkiye'deki en uzun görüş mesafesi olma ünvanını taşıyor ve bundan dolayı dalgıçların su altında yaşadığı tecrübenin kalitesi ciddi oranda artıyor. Görüş mesafesinin yüksek olması dalgıçlar için ciddi önem taşır çünkü su altında ne kadar ileriyi görebilirseniz su altındaki deneyimden de o kadar keyif alabilirsiniz. İkinci bir neden olarak ise su altı hayatı ve su altı batıkları açısından zengin bir dalış bölgesi olması. Kaş’da 2 tane meşhur batık vardır bunlardan birisi uçak batığı öbürü ise tank batığıdır. C47 Uçak batığı isminden de belli olduğu üzere kanat açıklığı 29 metre ve uzunluğu da 20 metre olan bir uçaktır ve bu uçak batığı acemi dalgıçlar için görülmeye çok uygundur çünkü 22 metre derinliktedir. Tank batığı da 45 ton ağırlığında ve 105 milimetre topa sahip olan bir tanktır. Bu batık da 14 metrede bulunmasından dolayı acemi dalgıçlar için çok uygun bir noktadır. Su altı hayatı açısından ise Kaş Türkiye’de en çok deniz kaplumbağası bulunan bölgedir ve dalışlar sırasında deniz kaplumbağalarına rastlama şansınız çok yüksektir. Ben Kaş'taki ilk dalışımda bir deniz kaplumbağası görme şansına erişmiştim ve bu deneyim dalış hayatımda en çok heyecanlandığım ve unutamadığım deneyimimdir. Kaş’taki bazı dalış merkezleri: 4) Ayvalık Ayvalık Türkiye’deki diğer değerli dalış noktalarından bir diğeri. Ayvalık etrafındaki çok sayıda adadan dolayı her seviyeden dalgıca hitap eden ve kış mevsimi dışında bütün mevsimlerde dalış yapılabilen bir bölgedir. Tabii bunu da eklemeden geçemeyeceğim; Ayvalık Türkiye'deki en soğuk dalış noktalarından birisi çünkü Ege Denizi’nin kuzeyinde yer alıyor dolayısıyla da su bir hayli soğuk oluyor. Bu özellikler Ayvalığı diğer dalış noktalarına kıyasla öne çıkaran özelliklerden sadece birkaçı. Aynı zamanda Türkiye’de sadece bu noktadaki Kerbela dalış noktasında Kırmızı Mercan ve Gorgon Ormanı bulunuyor. Bu iki su altı bitkisini görmek için ileri seviyeli dalgıçlar olmalısınız çünkü bu mercanlar ve orman, suyun 35 metre derinlikten başlayıp 65 metre derinliğe kadar artabilen bir seviyesinde bulunuyor. Ayvalıkta bunların da yanı sıra su altı yaşamı da kesinlikle görülmeye değerdir çünkü yetişkininin ağırlığı 60 kilograma kadar ulaşabilen Orfoz bu bölgede çokça görülebiliyor. Kaş’a kıyasla Ayvalık yukarıdan da anlaşılabileceği üzere, çoğu dalış noktasının derinlerde olmasından dolayı daha çok ileri seviye dalgıçlara hitap eden bir dalış bölgesi Ayvalık’taki Dalış Merkezleri: Herkese Merhaba! Siz de su altının büyülü dünyasını suyun üstündeki gündelik yaşamınız kadar hatta daha çok seviyorsanız doğru yerdesiniz. Bizler Tuna ve Nisan ikimiz de Bilkent Üniversitesi’nde işletme bölümünde okuyoruz. Birimiz 3 birimiz 4. sınıfta. İkimizin de en büyük tutkusu yeni şeyler keşfetmek.
İkimiz de küçüklüğümüzden beri hep denizle içli dışlı olarak büyüdük. Elde ettiğimiz her fırsatta suya gittik ve bu blogda da gideceğimiz her yolun sonu küçükken de olduğu gibi denize çıkacak. Eğer sen de su altını keşfetmek, ekipmanlı dalışa başlamak ya da en azından “Bu ekipmanlı dalış işi tam olarak ne?” diyorsan doğru yerdesin. Bir dalgıç ve dalgıç adayı olarak bu blogda aklınıza gelebilecek bütün soruları cevaplamaya çalışacağız ve aynı zamanda dalış ve su altı hakkında sizlere önerilerde bulunacağız. |
|